Cuma, Aralık 15, 2006

Ben Nasıl Yükseleceğim?

Fikir Atölyesinden Tunç Kılınç ve bir arkadaşı arasında geçen diyalog. [Fotoğraf: Maria Sky]
Geçenlerde büyük bir şirkette 6 yıldır orta kademe yöneticisi olarak çalışan bir arkadaşımla sohbetliyoruz. Artık bunaldığını, sürekli değişen yöneticilerine iş öğretmekten sıkıldığını, hak ettiğini düşündüğü bir üst basamak için kendisinin değerlendirilmemesinin ağrına gittiğini anlattı bana.

Hoş bir sohbetti, onun öğle arasıydı ve saat 14:00′deki toplantısına koşarak yetişmesi gerekiyordu. Sonra saat 15:00′de başka, 16:30′da başka ve 17:30′da başka bir toplantı onu bekliyordu. Yarınki ajandasının bugünden de beter olduğunu söylüyordu.

Şikayet eder gibi gözükse de, gözlerinde bu kadar yoğun bir ajandaya sahip olmanın verdiği ilginç bir mutluluk da vardı; öyle ya, bu kadar çok toplantıya davet edilen bir kişi önemli olmalıydı. Ağzından dökülenler sitem kelimeleri olsa da, gerçekte o kadar da şikayetçi değildi bence bu durumdan. Kendi yöneticine iş öğretiyor olmak esasında ona ayrı bir kıvanç veriyor olmalıydı, 6 yıldır aynı prestijli şirkette çalışıyor olmak da.

Peki gerçekte yükselmek istiyor mu, istiyorsa neden? Cevap ‘evet’ ancak onun nedeni daha büyük bir masa değil.

“Tecrübemi şirketin rotasına etki edecek bir koltukta ve yetkilerde kullanmam şirketimin de menfaatine” diyor. Bunda samimi isen, bu hem senin hem de şirketin için kazan-kazan durumu. Ancak neden kimse bunu düşünemiyor, neden üst yöneticim sürekli değiştiği halde bu görev bana teklif edilmiyor hayıflanması bu noktada tekrar başlıyor.

Ta ki “Sen bu istediğini elde etmek için ne yapıyorsun?” sorusuna kadar. Onlar görmüyorsa, sen ne yapıyorsun?

Çok dürüstüm, çok çalışkanım, hiç hastalanmıyorum, bana bağlı çalışanlar dahil herkesle iyi anlaşıyorum, akşam saat 8′den önce çıkmıyorum, çok güzel raporlar hazırlıyor, sunumlar yapıyorum… Yıl sonu performans notum hep çok iyi. Daha ne olsun, bunlar görmeleri için yetmez mi?

Yetebilir de, ancak çoğu kez yetmez.

Her yer için doğru olabilir ancak özellikle büyük kurumsal şirketlerde daha önemli ve geçerli olan;

- Ne yaptığın değil, nasıl yaptığın.
- Ne dediğin değil, nasıl dediğin.
- Kaç kişiyi tanıdığın değil, üst yönetimden kaç kişide kişisel kredin olduğu.

İşte bu yetenleri sayısal ölçüp performans değerlendirmelerin içine koymak hem zor, hem de kimsenin işine gelmez. (Bu meşhur ‘performans değerlendirmeleri’ üzerine de bir gün mutlaka konuşmalıyız!)

Kurumsal hayat bir tiyatro, sahnenin önünde veya arkasında - size biçilen - rolünüzü, iyi oynamanız bekleniyor. Bu bir sonraki ayın maaşını garantiliyor. Ancak olağanüstü oyunculuk ayakta alkışlandığında çekilen video’ları izleyin sonradan. Diğer takım arkadaşlarınızın - en azından çoğunun - gözünün içinde beliren gurur mu, kıskançlık mı?

Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da yapılan işlerin sorgulanması. (Yaratıcı kişiler için olmazsa olmaz bir tutum şekli. Bir ara "Kurumsal Hayat ve Yaratıcılık" yazısını hatırlamak iyi olabilir.) Bu her nekadar çoğu firmanın kendi şirket kültürünü deklare ettiği kağıda girse de, gerçekte istenmeyen bir tutumdur!

Kimse (özellikle sizden yukarıda olanlar) yaptıkları işin derinlemesine sorgulanmasını istemez. Çünkü o zaman olası eksiklikler su yüzüne çıkacaktır. Başka kişilerin de görüş belirtmesi için kapı açacak, konu uzayacaktır. O kişi de işini çok iyi yapmıyor gözükecektir. Bu sorgulama temelde şirketin menfaatine olsa da… Bunu herkes bilse de.

Çünkü büyük şirketlerde koltuklar kolay kazanılmaz, kazanılan da öyle kolay kolay bırakılmak istenmez. Dolayısıyla bunu riske sokabilecek insanlardan uzak durmak en akıllıca olandır!

Bu gerçekleri bilmek olumsuz duygular yaratmasın. Aksine oyunu kuralına göre oynama adına fırsatlar yakalanmalı.

Örneğin benim arkadaşıma önerdiğim başka bir bölüme ‘yatay geçiş‘ gibi. Çünkü o hem şirketini seviyor, hem de sektörünü. Onun asıl sıkıntısı 2 üstteki müdürü. Kendi tabiri ile iş bilmez müdür orada durduğu sürece ona şans yok. O zaman büyük şirketin büyüklüğü senin işine yarasın. Israr etme aynı yerde, zaman akıyor su gibi. Öğreneceğin konular da azalmış, motivasyonun da.

Başka (ancak severek iş yapacağın, yeni şeyler öğreneceğin) bir departmanı seç ve buraya geçmek için başlat satranç oyununu. Yatay geçişler bazen dikey geçişlerden daha çok şey kazandırır kişiye. Hem de kolaylaştırır sonraki dikey hareketleri.

Bu isteği İnsan Kaynakları’na - bir arkadaşım İnsan Kaymakları der o departmana:)- söylemek akla ilk gelen. Hayır, eğer iyi bir satranç oyuncusu iseniz, gitmek istediğiniz bölümden kendinize teklif getirtmektir bence başarı. İnsan Kaynakları daha sonra gerekli idari ve yönetsel konularda destek olur. Önemli olan transfer olmak istediğiniz takımın size transfer teklifinde bulunmasını sağlamak.

Yukarıda saydığımız üç maddelik stratejinin uygulanacağı asıl savaş alanı da, etki alanına giren kişiler de artık belli. Size de doğru zamanda doğru hamleleri yapmak kalıyor.

Arkadaşımı bugün aradığımda - yine - toplantıdaydı, konuşamadık! Fikir Atölyesi

posted by BlackLight at 9:41 ÖÖ 0 comments

Salı, Aralık 12, 2006

NO-bel ödüllü bir Türk yazar; Orhan pamuk

Sevgili abim Selim Tuncer, Nobel ödülü ile ilgili Orhan Pamuk’u kutluyor ve herkes babasının bavulunu bir karıştırsa diyorum! başlıklı blog yazısında;
"Ödül almanız haksız bir gurura yol açabileceği gibi, almamanız, doğrudan bir haksızlığa neden olabilir. Bu nedenle, bütün ciddiyetine rağmen ödüllere biraz eğlenceli tarafından bakmak, arızalı yanlarını yumuşatmak adına faydalıdır. Ödül, külli bir hüküm mekanizması olarak değerlendirilemez."
...diyerek, konuya bakış açısını ortaya koyan bir yazı yazmış.. "son nokta" diyebileceğimiz kadar uzun ve derin bir yazı olmasa da, net bir şekilde konunun ele alınması gereken çerçevesini belirlemiş.. Bende kendisine katılıyorum ve bloğundaki yazısını okumanızı öneriyorum.

posted by BlackLight at 11:37 ÖÖ 1 comments

Cumartesi, Aralık 09, 2006

Kurumsal cember.net ilanı; Oylama süreci başladı!

[Not: Yukarıdaki çalışmanın sahibi yani ben bu yarışmaya katılmadım, zira ben Grafiker yada Tasarımcı değilim:) dolayısıyla oylama da yokum...]
Tüm cember.net ve Tasarım / Grafik Tasarım forumu üyeleri, Merhabalar, Uzun bir süredir birçok cember.net üyemiz tarafından üzerinde çalışılmış ve birbirinden güzel çalışmaların bulunduğu "Tasarım yarışmaları Seri No:2 - Kurumsal cember.net ilani" çalışması sona ermiş bulunmaktadır.
Yarışma kurallarına göre belirlenen 20 eser yarışmaya katılmaya hak kazandı. Şimdi sıra sizlerde... Yarışmada verilen briefing'e en yakın gördüğünüz, en çok beğenip, hoşunuza giden tasarıma lütfen oy veriniz. Oylama süresi "22 Aralık 2006" günü saat 17:30'a kadardır. Bu süreç içeresinde oylamaya tekrar girerek tercihinizi değiştirebilirsiniz.
Oy vermek için; http:­/­/www­.cember­.net­/poll­.php?op=cont adresini kullanabilirsiniz. Ayrıca, ana sayfa üzerinden yayınlanacak olan duyurudan da oylama sayfasına gidebilirsiniz. Oy vereceğiniz tasarımın üzerine tıklamanız durumunda biraz daha büyük boy versiyonlarını da görebilirsiniz.
2.ncisini düzenledğimiz bu yarışmalar serisinde, öncelikle tüm cember.net üyelerine, benden çalışmalarını esirgemeyen Tasarım / Grafik Tasarım forumunun değerli üyelerine ve yaptığım tüm etkinlik ve organizasyonlarda benden çok fazla emeği geçen arkadaşım Sn. Çağlar EROL'a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. İlerleyen günler için ufak bir ön bilgi vermek gerekirse, forumumuz altında yarışmalarımız daha farklı conseptler ile devam edecektir. Yarışmaya katılan tüm arkadaşlara bol şans diliyorum. Cember.net için en başarılı çalışmanın seçilmesi ümidiyle..
Herkese iyi çalışmalar
Saygılarımla Tolga ŞİŞMANOĞLU Tasarım / Grafik Tasarım (MOD)

posted by BlackLight at 2:22 ÖS 0 comments

Cumartesi, Aralık 02, 2006

Bir teknoloji markasının "Yıllanmış logosu"..!

Nedendir bilmiyorum ama Zorlu grubu şirketlerine oldum olası sıcak bakarım, bu sempatim; grubun sahiplerinin kamuoyu önündeki duruş biçimleriyle ilgili midir, yoksa bana özgü bir durum mudur orasını bilemem ama bildiğim ve yaşadığım bir şey var ki, tüketici ya da bir müşteri olarak tercihlerimi etkileyen bir duygusal yakınlık hissediyorum.

Kurumsal olarak Denizbank ile çalışıyoruz, elektronik eşya markaları Vestel'i on yıllardır tercih edip, kullanıyorum.. tam da burada durmak istiyorum, yani grup içerisindeki şirketlerin amiral gemisi ve tüketici ile direkt ilişki kurabildikleri en güçlü markaları olan Vestel de ve onun logosu ile derdim var arkadaş..

Ofisim de on yıla yakın bir süre önce aldığımız 37 ekran, ev de 72 ekran Vestel TV var.. tamam onlara gözüm alıştı diyeceğim, ama en çok reklam veren markalardan biri olması açısından TV reklamların da her akşam gözüme gözüme soktukları kırmızı arka plan üzerine vestel logosu artık beni rahatsız ediyor.. Bir şirket düşünün ki; teknoloji üretsin ve satsın, dahası ülkenin en çok ihracat yapan markası yani dünya markası olsun, yine dünyanın önemli teknoloji şirketleri ile işbirliği içerisinde olup ta.. bugün ki gibi de logosu olsun..
Vestel ve benzeri markaların birbirleri içerisindeki rekabeti, ürünlerinin biz tüketicilerin büyük çoğunluğunun göremediği/ilgilenmediği kısımlarında, yani teknoloji boyutunda yaşansa da, alışveriş için önemli bir tercih nedeni olan dış görünümü de buna paralel geliştirmek durumundalar ve bunu yapıyorlar, örneğin eskiden kahverengi ve siyah olan TV' lerin dış renginin yerini gümüş rengine bırakması gibi.. Dolayısıyla bu konuda da görsel algı biz tüketiciler için önemli bir tercih nedeni oluyor. Bu sektörde yer alan Arçelik markasının son zamanlardaki kurumsal marka imajı üzerindeki çalışmalarını takdirle izliyorum, son logo ve marka imajı üzerindeki değişikliklere kadar, benim için annemin yada onun annesinin kullandığı "eskimiş" bir marka durumundayken ve hiçbir ürününü satın al(a)madığım Arçelik, bugün benim için çok önemli bir marka gücüne ve modern çizgilere sahip duruma gelmiştir. Yani artık başımın üstünde yeri var durumundadır.. :)

Nasıl ki on yıllar öncesinin teknolojisini kullanmak istemiyorsak, ya da aldığımız bir yer halısında bile modern çizgiler taşımasını bekliyorsak, Vestel gibi büyük bir teknoloji markasının da ürünlerinin tercih edilmesindeki başarısını ve her yıl şirket bilançolarındaki büyümeye ve gelişmeye yaraşır şekilde, marka sempatisi üzerindeki "logo tasarımının yıllanmışlığından" kurtulmalıdır diye düşünüyorum.

posted by BlackLight at 7:37 ÖS 1 comments

Hakkımda

Ad: BlackLight
Konum: Türkiye

Kartvizitim, Bir iş ancak müşterisi kadar iyi olabilir..!

Profilimin tamamını görüntüle

Links

  • Ego Analizim
  • Online Business
  • A.Selim Tuncer|Diyalog
  • bigumigu.com
  • cK Başka Türlü Birşey
  • Deneyimler
  • elmaaltshift
  • Farketing
  • Frederik Samuel
  • Fikir Atölyesi
  • Mah-Zen
  • Malum Muhalif
  • Markam-Güven Borça
  • Marketallica
  • Marketing Post
  • Marketing Turkiye
  • MarketingMa
  • Mine Yaman
  • Molaverrahatla
  • Mor Fikirler
  • Pazar Akademi
  • Pazarlama Canavarı
  • Pazarola
  • Sobe! Meltem Günyüzlü
  • Serdar Öner
  • Turuncu Fikirler
  • Yavuz Odabaşı- Açık Kapı
  • Yenibu Teknoloji

Previous Posts

  • İstanbul'daki "tat" ların buluşma noktası!
  • Kanada'dan `Gerçek Gıda, Yerli Gıda` Kampanyası
  • Pınar Limonata
  • Bumerang Ekonomisi
  • Becel: Kalbini Sev, Harekete Geç
  • Pınar 16. İş Ortakları Toplantısı Çeşme Altın Yunu...
  • Bütçenize ‘enuygun’ olanı seçin
  • Lago / Tangram: İleriyi düşünen tasarım
  • Pazarlama Sanatı :)
  • Altın Balık İlkesi

Archives

  • Kasım 2006
  • Aralık 2006
  • Ocak 2007
  • Şubat 2007
  • Mart 2007
  • Nisan 2007
  • Mayıs 2007
  • Haziran 2007
  • Ocak 2008
  • Nisan 2008
  • Mart 2009
  • Mayıs 2009
  • Haziran 2009
  • Eylül 2009
  • Kasım 2010

Powered by Blogger

unique visitor counter